Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"yumurta" (the egg)

                                                                Creazione di Adamo , Michelangelo (1512) Öldüğünde evine gidiyordun. Bir araba kazasıydı. Özellikle dikkat edilecek bir şey yok ama ölümcüldü. Arkanda eşini ve iki çocuğunu bıraktın. Acısız bir ölümdü. İlk yardım görevlileri seni kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar ama faydasızdı. İnan bana, vücudun tamamen parçalanmıştı. Ve işte benimle tanıştın. “Ne… Ne oldu?” diye sordun. “Neredeyim?” “Öldün” dedim, gerçeği söyleyerek. Yumuşak sözlere gerek yok. “Kamyon… Patinaj yapan bir kamyon vardı…” “Ben… Ben öldüm mü?” “Öyle. Ama o kadar üzülme. Herkes ölür.” dedim. Etrafa bakındın. Hiçbir şey yoktu. Sadece sen ve ben. “Bu yer de ne?” diye sordun. “Ahiret mi?” “Fazlası ya da azı.” dedim. “Sen Tanrı mısın?” diye sordun. “Öyle” diye cevapladım. “Ben Tanrı’yım.” “Çocuklarım, karım…” dedin. “Ne olmuş onlara?” “İyi olacaklar mı?” “İşte görmek istediğim bu,” dedim. “Az önce öldün ve tek derdin ailen. Bul

"ikincil ruhla pis-duvar buluşmaları"

  on iki sandalyeli bir masayla, masanın gençliğinden konuşuyorduk. on bir sandalye ve iki intihar büyütmüş balkon pür dikkat beni dinliyorlardı. zamanın mücadelesi armağan etmişti bizi, birbirimize. pireli bir devletin kanatlarının arasındaki karıncalardık. ne söylesek ayıptı biraz söylemesi. dahası an, tıbben ölüydü. atık kamyonlarında mühürlü bir yürek şehir çöplüğünde martı ziyafetinden önce bir film setine emanet edilirdi belki, korkuturdu yine bizi. senin dünyanda vapur kalkınca balıklar çamaşır yıkardı içindeki hileli sayaçların aritmetiği sıfırdan sıkılmıyordu bir türlü tırabzanlardan aşağıya ayaklarını sallandırıp annesine hınzır hınzır gülen o çocuk uçurumlara gözlerini gıdıklatacak yaşa çoktan geldi. ama ikimiz de biliyorduk elleri harita kadar acılı her annenin son görevi çocuğunu öleceği yaşa büyütmekti. sağır ve dilsizler ülkesinde kulaktan kulağa oynarken özgürlük düşün, sigaranla aynıydı aşkının geleceği duman hali. şimdi biz, yatırılmamı

"evet, elbette acıtır"

  Elbet acı duyar tomurcuklar açarken. Neden gecikirdi yoksa bahar gelmekte? Neden bizim ateşli özlemimiz donup gitsin acılarla Yaprakların içindeydi tomurcuklar bütün kış. Nedir yeni olan, doğurtan ve fışkırtan her şeyi? Elbet acı duyar tomurcuklar açarken Acı duyar büyürken ve direnirken. Güçtür elbet damlaların düşüşü. Korkudan titreyerek asıldıkları yerde ne kadar sarılsalar da dallara kurtuluş yoktur, düşerler ağırlıklarıyla toprağa. Güçtür bilinemezlilik, güvensizlik ve ayrılış güçtür uçurumlarda çağırmak birini gene de tutunabilmek titreyerek ve kalabilmek ve düşünebilmek Artık hiçbir şeyin yararı yoktur doğuşa sevinçler fışkırır tomurcuklar dallarda tüm korkular yok olur ışıldayarak yere düşer damlalar unuturlar doğuşun korkusunu unuturlar yolculuğun korkusunu o büyük güvenceyi duyarlar bir an dünyayı yaratan. Karin Boye Notlar:   * Şiirin orijinal adı "ja visst gör det ont." Şiiri çeviren Özkan Mert * Karin, 23 Nisan 1941 günü ormana gider. Cebinden çıkardığı uyku